Kur’an-ı Kerim, iman eden takva ehli insanlar için bir hidayet rehberidir.
Hidayet nimetini yaratan ve insan kalbine aşılayan ancak Allah’tır. Hiç kimse, kimseye hidayet veremez. Onun için “Sen sevdiklerine hidayet veremezsin ancak Allah dilediklerine hidayet verir.”ayetiyle Cenab-ı Hak, Peygamber Efendimizi (asm) ikaz etmiştir.
İman ve hidayet nimeti, Allah’ın istediği kulunun kalbine, O kulun irade-i cüz’iyesinin sarfından sonra koyduğu bir nurdur. Kul kendisi istemedikten sonra, Peygamberin (asm) amcası Ebu Talip de olsa, o nimete mazhar olması mümkün değildir.
En büyük hidayet nimeti, Hakkı hak olarak bilip tabi olmak, batılı da batıl bilip ondan kaçınmaktır. Bunun tersi cerbeze denilen demagojidir. Hem kendini hem de etrafındaki insanları yanıltır ve hak yoldan saptırır.
Kalp, insan maneviyatının merkezidir. Kalbi kalp yapan imandır. İmandan nasibi olmayan bir kalp, manevi yılan ve haşerelerin yuvasıdır. Ondandır ki, inkârla bozulmuş kalpleri Allah mühürler. Diğer insanları onların şerrinden muhafaza eder.
Kalbe iman ve hidayet nurunun girmesi, takva ile manevi kirlerinden temizlenmesinden sonradır. Bediüzzaman Hazretlerinin tespit ettiği gibi, Kur’an-ı Kerim takvayı üç mertebesiyle nazara vermektedir. Birincisi, Allah’a şirk koşmayı terk. İkincisi, günah ve isyanları terk. Üçüncüsü, masivaullah denilen Allah’tan gayrı her şeyi kalben terk etmektir.
Kalbin bunlardan temizlenmesi her şeyin başıdır. Özellikle şirk terk edilip tevhit inancına girilirse, iman nuru da kalbe aşılanır. Kebair denilen büyük günahlar başta olarak, bütün günahlara karşı takva ile uzak durma nispetinde manevi terakki gerçekleşir. Masivaullahı terk ise, o terakkinin zirvelerinde dolaşmaktır.
Şirk ve günahlar, Allah ile kul arasına örülmüş utanç duvarları gibidir. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi “Günah, kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra iman nurunu çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor.” Onun için her zaman, kendimiz ve başkaları adına Allah’tan hidayet istemek gerektir.
asyanur.info