Şirki, günahları ve Allah’tan gayrı her şeyi kalben terk etmeden kalbin tezyini mümkün olmaz. Zira önce temizlik, sonra tezyin gelir. Pis bir şeyin temizlenmeden süslenmesi bir anlam ifade etmez.
Kalbin tezyin edilip süslendirilmesi, hasenat ve iyi amellerle olur. Hasenat da, ya kalp ile ya beden veya mal ile gerçekleşir. Kalbe ait amellerin şahı, padişahı ve güneşi imandır. Bedene ait amellerin özeti ise namazdır. Mal ve servet ile yapılan hayır, hasenat ve amellerin temel taşı da zekâttır. İman, namaz ve zekâtın Kur’an-ı Kerimin ekser yerlerinde birlikte nazara verilmesi bu hakikate binaendir.
İman sahibi olduğu halde, namaz ve zekât hususunda aşırı bir ihmal ve terk olayı, sahibinin iman noktasındaki zaafının ne derece olduğunun göstergesidir. İlâve olarak kebair denilen büyük günahlar da rahatlıkla işleniyor, hiç de pişmanlık duyulmuyorsa, o zaman imandan nasibi olmadığına delildir.
Hadis-i şerife göre “Kâfir dağ gibi günahlar işler, onu burnunun ucuna konmuş bir sinek gibi görür. Mümin ise, bir sinek kanadı kadar günah işlese, onu üzerine yıkılacak bir dağ gibi büyük görür.” Müminin özelliği budur. Küçük büyük bütün günahlara karşı hassasiyet içindedir. Elinden geldiği kadar onlardan uzak durmaya çalışır. Bilerek veya bilmeyerek bir hata işlese, hemen tövbe ve istiğfar ederek Allah’tan affını ister. Hatasını görmemek büyük bir kusurdur. Avukat gibi sürekli kendini müdafaa etmek noksanlıktır ve şeytana maskara olmaktır. Hatasını gören ve kusurunu kabul eden itiraf eder, Allah’a sığınır ve affa müstehak olur. İnsanlar arasında bile hatasını kabul edip özür dileyeni affetmek, vicdani bir harekettir. Özür dileyebilmek büyük bir olgunluk örneğidir.
Kalbini günah ve kusur kirlerinden temizleyen insan, kalbini iman, namaz, zekât ve sair ibadetlerle tezyin eder ve süsler. Yüce ahlâklarla donanır ve kâmil insan olur. Onun neticesi de, dünya ve âhirette ebedi saadete ve Allah’ın rızasına nail olmaktır.
asyanur.info