(Dünden devam)

Üsküdar hizmet merkezindeki ders ve sohbetimiz mesaj yüklüydü. Risale-i Nur Hareketi, Sahabe mesleğinin bu asra yansıyan bir cilvesiydi. Sahabeler müşrik bir toplumu, muvahhit bir toplum haline getirmek için olanca güçleriyle iman ve Kur’an’a hizmet ettikleri gibi; Son Müceddidin kahraman talebeleri olan Nur Talebeleri de, dalâlet bataklığına yuvarlanıp, haram çamurlarına bulanmış bir kitlenin taklit mertebesindeki imanlarını, tahkik mertebesine yükseltmenin gayreti içindeydiler.

Bir kişinin imanını kurtarmak, sahralar dolusu kırmızı koyun ve develeri sadaka vermekten daha sevaplı bir hizmetti. Yine, bir kişinin hidayetine vesile olmak, hadis-i şerife göre, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha hayırlıydı. Öyle ise, boş durmanın zamanı değildi. mevcut hizmetlere kanaat etmek gayretsiz olmaktı. İstanbul ve Anadolu’daki manevi fetihler için ayağa kalkmanın ve hizmetleri şahlandırmanın tam zamanıydı.

Mesleğimizin dört esasından biri olan şevk-i mutlak atına binerek, dolu dizgin hizmetten hizmete koşmalıydı. Ömür sermayesi bitmeden ve “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” denilmeden, bu kudsi hizmete sahip çıkılmalıydı. Biz, uhrevî bir cemaat idik ve doğrudan âhiret için çalışıyorduk. Fakat, dolaylı yoldan dünyaya da faydamız vardı. Çünkü, dindar insanların çoğunlukta olduğu bir ülkede, asâyiş ve emniyeti temin etmek daha kolaydı.

Yaşı elliyi ve altmışı geçenlerin, artık yüzü âhirete dönük olmalıydı. Sadece Allah’ın rızasını esas alarak, dünyevi beklentilerden uzak iman hizmetine daha çok sahip çıkmalıydık. “Uyan ey gözlerim uyan! Üsküdar’da sabah oldu.” hayıflanmasına düşmeden ve ölüm sekeratı uyandırmadan şimdiden uyanmalıydık. Bunun için, imtihan olunmak hikmetiyle yaşanılan geçmiş zaman sayfalarındaki olumsuzluklarla  zihnen meşgul olmamak için, o sayfayı kapatıp, yepyeni beyaz bir sayfa açmalıydık.

Adam yetiştirmek kolay değildi. Otuz kırk seneden beri bu hizmetin çilesini çeken, çok büyük tecrübeler elde eden, Risale-i Nurlara hakkıyla vakıf olduğu halde, çeşitli sebeplerle köşesine çekilen arkadaşlarımızı yeniden hizmet sahasına çekmeli ve onların tecrübesiyle, gençlerin enerjisini birleştirmeliydik.

Bizler, birbirimize en yakın nesebi kardeşten daha ziyade kardeştik. El ele, bel bele, sırt sırta verip tesanüt ederek, ihlâs dairesinde ve Rıza-yı İlâhi yolunda, bu kudsi hizmeti lâyık olduğu yere yükseltmeliydik. Çünkü, ömür sermayesi hızla tükeniyordu. Her türlü hizmet vasıtalarımıza sahip çıkarak, iman dâvâsını geniş kitlelere duyurmalıydık. Bediüzzaman Hazretlerinin “Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz! Hizmetiniz kudsidir, vazifeniz ulvidir. Her bir saati, bir gün ibadet hükmünde olacak kıymettedir. biliniz ki, elinizden kaçmasın.” ikazları, kulağımızda küpe olmalıydı. Şimdi toparlanmanın, birlik, beraberlik, kardeşlik ve tesanüt ruhu ile hizmet etmenin tam zamanıydı.

Üsküdar hizmet merkezindeki ders ve sohbetimiz bu minval üzere sürüp gitti. İstanbul’un beyaz gecelerinden birisini birlikte yaşamıştık. Böylesine bir manevi atmosferin yaşanmasına vesile olan başta Ali Yılmazcan Ağabey olmak üzere, bütün gönül dostlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

İstanbul’un bir beyaz gecesinin sabahında Ankara terminaline ulaştığım zaman, çeşitli semtlerden gelen Ezan sesleri yankılanıyordu. Müslüman Türkiye, işte böyle bir iklimin adıydı.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)