“Benim son hayatımı Isparta’da geçirmek büyük bir arzumdur. Zira, Isparta taşıyla toprağıyla benim için mübarektir.” diyen asrın manevi sultanı Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, her birisi için çekinmeden ruhunu fedâ edebileceği kahraman ve gayretli olan talebelerini orada yetiştirdi. Sahabe misal dâvâ adamı olan o cesur ve faal talebeleri de, Üstadları için canları dahil her şeylerini fedâ etmekten çekinmediler.
1926 yılı Şubat ayı içinde Isparta’ya gönderilen Bediüzzaman Hazretlerinin bütün suçu, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’e tefsir yazmak ve bu milleti iman hakikatleriyle irşat edip, mensubu olduğu İslâm dinini yaşayan bir toplum haline getirmekti. Ancak, bu masum iman hizmeti, devleti yönetenlerin maksat ve hedefleriyle tezat arz ediyordu. Zira o günkü yöneticiler, dinden soyutlanmış, Avrupai bir hayat tarzını ve laik bir yaşam biçimini kabullenmiş bir toplum oluşturmayı hedeflemişlerdi.
Onlara göre, İslâm dini bizi geri bırakmıştı. Avrupa nasıl din ile bağlarını koparıp aydınlanmış ve modern milletler haline gelmişse, biz de aynı yolu takip etmeliydik. Yazıklar olsun onları akıllarına ki, tahrif olmuş ve aslını kaybederek hurafelerle dolmuş Hristiyanlık diniyle, bütün meselelerini akla tespit ettiren ve orijinalliğini aynen koruyarak gelen ve mensupları kurallarına sarıldıkça, onları maddi ve manevi terakki ettirdiği tarihin tasdikinde olan İslâm dini ile arasındaki derin farkları fark edememişlerdi.
Bahsi geçen hakikatten dolayı, bütün güçleriyle din ve dindarları ezmeye kararlıydılar. En büyük baskı ve zulmü de Bediüzzaman ve talebelerine yaptılar. Onları yıldırmak, korkutmak, bezdirmek ve dâvâlarından vazgeçirmek için her türlü eziyet ve işkenceyi uygulamaktan çekinmediler. Ancak yanıldılar. Bediüzzaman ve talebeleri başkalarıyla kıyaslanamazdı. Onlar, bu zamanda Sahabe-i Kiramın takipçileri idiler. Sahabe mesleğinin bir cilvesini yaşıyorlardı.
“Eğer, başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, hakikat-i Kur’an’iyeye fedâ olan bu başı zındıkaya eğmem ve bu hizmet-i Kur’ani’yeden vazgeçemem ve geçemem.” diyen Bediüzzaman gibi, onlar da bu dâvâya baş koymuşlardı. İman tekniğe meydan okumuş, Nur Risaleleri yirmi yıl gibi kısa bir zamanda, altı yüz bin nüsha olarak Anadolu’nun her tarafına yayılmıştı. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)