Asr-ı Saadet öncesi cahiliye döneminin asâyiş, emniyet, huzur ve güvenini sarsıcı yanlış anlayış ve uygulamaları düzeltmek, bütün olumsuzlukları ortadan kaldırmak, yağmacılık, çapulculuk ve eşkiya faaliyetlerini durdurmak, kuvvetli olanın değil haklı olanın galip gelmesini temin etmek, baskı değil imana dayalı bir hürriyet ortamını meydana getirmek ve bunlara benzer ne kadar insan fıtratına ters düşen haller varsa onları iptal edip, yerlerine yüksek ve güzel ahlâkları yerleştirmek için gelen İslâm dini; kısa zamanda beklenen neticeleri verdi ve inkâra dayalı karanlık cahillik devrinin kapısı kapatılarak, kıyamete kadar gelecek insanlığa örnek olacak bir saadet dönemi başladı.
Asr-ı Saadette yaşanılan adalet, hak, hukuk ve bu gün hür dünyanın kabul ettiği bütün temel değerler öylesine canlı, dinamik ve aktif bir boyut kazanmıştı ki, aradan geçen on dört asırlık bir zamana rağmen,insanlık hâlâ Asr-ı Saadetin çok gerisinde olduğu görülüyor. “Kimin bende bir hakkı varsa, işte malım gelsin alsın. Kimin sırtına vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun. Ben Rabbimin huzuruna kul hakkıyla varmak istemem.” diyen Sevgili Peygamberimizin (asm) bir kul hakkı anlayışı vardı ki, ne Batı ve ne de Doğu toplumlarında böyle bir hak anlayışının örneğini bulmak mümkün değildir.
İkinci büyük halife olan Hazret-i Ömer’in (r.a.) bir Hristiyan ile, dördüncü halife olan Hazret-i Ali’nin bir Yahudi ile İslâm şeriatının adaleti önünde eşit olarak muhakeme edilmesi, dillere destan ve İslâm devletlerine güzel birer örnek olmuştur. “Ben Kur’an ve Sünnetten ayrılırsam bana ne yaparsınız?” diye soran yeni seçilmiş halife Hazret-i Ebubekir’in (r.a.) sorusuna “Vallahi, seni bu kılıcımızla doğrulturuz.” diyebilen bir hürriyet ortamı o devirde görülmüştü. Muvazene-i adalet unsuru olan muhalefet vazifesini, doğrudan sahabeler yerine getiriyordu.
Ganimet malı olarak dağıtılan bir kumaş meselesinden dolayı “Ey insanlar! Sözlerimi dinleyin!” diyen Hazret-i Ömer’e “Seni dinlemiyorum ya Ömer!” diyen sahabe, hakikati anlayınca “Şimdi anlat ya Emir el müminin, seni dinliyorum.” diyecek kadar da mütevazı idiler. Anarşi, kargaşa ve fitneler durmuş, onların yerine emniyet, huzur ve güven gelmişti.
Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevi Devleti, Selçuklular ve Osmanlı dönemlerinde de, Asr-ı Saadet gibi olmasa da, kendi şartları içinde, imana ve İslâm’a dayalı bir adalet ve huzur yaşanmıştı. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 1