Küre-i arz dediğimiz bu dünyamızın, Cenab-ı Hak tarafından insanlığın yaşamasına elverişli hâle getirilmesinden bu yana, üzerinde yaşayan kavimler ve milletlerce çok medeniyetler kurulmuş ve o medeniyetler insanlık tarihinin süslemeleri olmuştur. Milâttan önce kurulan Sümerler, Akatlar, Hititler, Mısır, Yunan ve Roma medeniyetleri bunlardan bazılarıdır.
Vahşet ve cehaletin son sınırında olduğu Arabistan Yarımadasına, Hazret-i İsa Aleyhisselâmdan altı yüz sene sonra Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed’e (asm) gelen son din olan İslâm, kâinata kök salmış ve fıtrat kanunlarıyla mütenasip kanun ve kaideleriyle mensuplarını zamanla öyle yükseltmiş ve geliştirmiştir ki, maddi ve manevi terakkiden meydana gelen öyle bir medeniyete, insanlık şu son çağda bile ulaşamamıştır.
Emevi, Abbasi, Endülüs Emevi medeniyetleri, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri parlak ışıklarıyla bir güneş gibi insanlığın gözlerini kamaştırıyor. Yalnız maddi açıdan değil, adalet, doğruluk, fazilet ve hakperestlik gibi insanî değerleriyle beraber meydana gelen İslâm medeniyeti günümüze dahi ışık tutuyor.
Özellikle, ikide bir başımıza kakılan Batı medeniyetine beşiklik yapan Endülüs Emevi medeniyeti vardır ki, dillere destandır. Avrupa devletlerinin sokakları çamurdan geçilmezken ve insanlar tuvalet nedir bilmezken, hatta Batı insanı o günün şartlarında temizlikle tanışmamışken; Gırnata ve Tulaytula gibi Endülüs şehirlerinin sokakları parke taşlarıyla döşeli ve geceleri ışıklandırılmış bir vaziyetteydi. Şimdi bizim Batı üniversitelerine öğrenci gönderdiğimiz gibi, Avrupa gençleri Endülüs medreselerinde tahsil yapmayı bir ayrıcalık olarak görüyorlardı. İbn-i Sina, İbn-i Rüşd, Farabi ve İmam-ı Gazali gibi daha nice İslâm âlimlerinin ve mütefekkirlerinin eserlerini okuyup anlamaya çalışıyorlardı.
Evet, o göklere çıkarılan Batı Medeniyeti, yalnız Batılıların malı değil, belki bütün insanlığın asırlar süren birikiminin ortak malıdır. Bu hakikati Bediüzzaman Hazretleri Mesnevi-i Nuriye’de şöyle tespit eder: “Batı medeniyetinde görülen mehasin (güzellikler) ve yüksek terakkiyat-ı sanayi, tamamen medeniyet-i İslâmiyeden, Kur’an’ın irşâdâtından, edyan-ı semaviyeden (semavi dinlerden) in’ikas ve iktibas edilmiştir.” der.
Ancak, Bediüzzaman’ın tarifiyle “İnsanın terakki ve tekemmülüne ve mahiyet-i nev’iyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet etmesi.” gereken medeniyet, Batı toplumlarında yalnız madde esas alınıp, maneviyat terk edildiği için, milletleri mesut etmemiş ve manen perişan etmiştir. Bu gün itibariyle Avrupa’da diş doktorlarının büyük çapta işsiz kalması, buna karşılık psikoloji doktorlarının müşteriden başını kaldıracak zaman bulamaması buna delildir. Korkunç derecedeki intihar olayları da bunun başka bir göstergesidir. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0