Kâinatın küçültülmüş bir özeti olan insan bedeninin her bir uzvu, muhteşem bir sistemler manzumesidir. Onlardan biri de işitme organımızdır. Dış kulak, orta kulak ve iç kulaktan meydana gelen bu organın en dışında kulak kepçesi ve kulak kanalı vardır. Kulak kepçesi çevreden gelen sesleri toplamak ve iki santimetrelik kanalla, kulak zarına iletmekle vazifelidir. Orta kulakta çekiç, örs ve üzengi adı verilen üç adet kemik vardır. Birbiriyle bağlı olan bu kemikler, kulak zarından gelen ses dalgalarıyla etkilenerek, bu titreşimleri iç kulağa iletirler. Orta kulaktan geniz bölgesine giden ve östaki borusu denilen bir kanalla da, dış basınçla iç basıncın dengelenmesi sağlanır. İç kulak ise, diğerlerinden daha karmaşık bir özelliğe sahip olarak yaratılmıştır. Koklea denilen ve salyangoza benzeyen, içi sıvı ile dolu iki tüp ve içi binlerce tüylerden meydana gelmiştir. Oraya kadar gelen ses dalgaları, sinirler vasıtasıyla alınan sesler beyne ulaştırılır ve beyin bunları algılayarak değerlendirir.
En basit ifadelerle anlatmaya çalıştığımız işitme sistemi, bütün insanlarda aynı özelliklerle yaratılmıştır. Geometrik ve matematiksel hesaplarla ve en ince detaylar dahi dikkate alınarak dizayn edilen işitme sistemine, hangi tesadüfün ve hangi tabiatın eli uzanabilir? Bu harika sisteme hangi sebepler sahip çıkabilir? Nihayetsiz bir ilim, irade ve kudreti gerektiren bu muhteşem sanatların tamamı, Yüce Kudretin varlık ve birliğini göstermiyor mu? Evet, bütün bu sanatlar, gören gözlere Allahü Ekber dedirtiyor.
