İnsanlık âleminde ızdırarî ve ihtiyarî olmak üzere iki kader vardır. Izdırarî kaderde insan iradesinin hiç bir fonksiyonu yoktur. Anne ve babasının kim olacağı, hangi ırktan olup hangi coğrafyada dünyaya geleceği, boyu, şekli ve sureti nasıl olacağı gibi keyfiyetler, tamamen insan iradesinin dışında ve Allah’ın külli iradesiyle gerçekleşmektedir. Bu itibarla, insan onların hiç birisinden sorumlu değildir. Sadece verilen vücut mertebelerine şükür etmekle mükelleftir.
İhtiyarî kader ise, insanın cüz’i iradesiyle ilgilidir. Cenab-ı Hak, insanın irade-i cüz’iyesiyle bu imtihan yeri olan dünyada nasıl bir yol takip edeceğini bilir ve bildiği için de kaderine öyle yazar. Bundan dolayı sorumluluğu da insan yüklenir. Yani, ihtiyarî kader noktasında, Allah’ın bize tayin ettiği doğrultuda mecburen bir hayat yaşamayız. Allah’ın ilmi, bizim irademizi nasıl kullanacağımızı ve hangi amelleri işleyeceğimizi bildiği için kaderimizi yazdığından, sorumluluğu biz üstleniriz. Bu yüzden, kötü bir yolda giden kimse, kabahati kadere atamaz. Çünkü, kötü yolda gitmeyi isteyen kendi nefsidir. Allah da öyle olacağını bildiği için kaderine yazmıştır.
Şu nokta da çok önemlidir: İnsan kendi fiillerini yaratamaz. İster iyi, ister kötü olsun. İnsan cüzî iradesiyle bir şeyi yapmaya teşebbüs ettiği zaman, Allah da külli iradesiyle taalluk ederse, kudretiyle o fiili icat eder. Eğer, o istenilen şey hayırlı ise, ona mazhar olduğu için Allah’a şükreder. Kötü bir şey ise, yine o fiili Allah yaratır, fakat mes’uliyeti insan yüklenir. Çünkü, hayırlı şeyleri insan için isteyen Rahmet-i İlâhiye, icat eden Kudret-i Rabbaniyedir. İnsan ise onlara dua ile, şuur ile, iman ve istemekle mazhar olur. Onlardaki hissesi pek azdır. Kötülüğü isteyen ise, insanın bizzat kendi nefsidir. Sorumluluğu da o üstlenir. Bunların hepsi, kader programı dahilindedir. Kader anlayışında doğru bilgilenmek lâzımdır.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)