(Dünden devam)
Batı toplumlarından bütün dünyaya yayılan ve sekülarizm olarak bilinen bu dünyevileşme hastalığı, kısmen İslâm toplumlarını da etkiledi. Şeklen Müslüman fakat içi boşaltılmış bir dindarlık anlayışı, yeni bir hayat tarzı olarak sunulmaya çalışılıyor. Din noktasındaki hassasiyetler kırılıyor. Kırmızı çizgiler ortadan kalkıyor. Dünyevileşen ve ticarileşen bir kısım dindar kitleler, paranın ve makamın verdiği sihirli bir güçle ehl-i dünyaya özeniyor. Onlar gibi olmaya ve onlar gibi yaşamaya çalışıyor.
Böyle bir duruma düşen dindarlar inandığı gibi yaşayamadığı için, yaşadığı gibi inanmaya başlıyor. İslâm dininin en hassas konularında kırılmalar yaşadığı halde, yaşadığı tarzı içselleştirip savunmalar yapıyor. “Böyle olmak ve böyle yapmak zorundayız.” diyor. Günah olan şeyleri tevil etmeye çalışıyor. Her halde en tehlikeli olan taraf da bu olsa gerek. Zira, günahını kabul etmek başka, günahı günah olmaktan çıkarmak daha başkadır.
Bahsedilen bu dehşetli durumu, bir asır öncesinden gören Bediüzzaman Hazretleri şu ikazı yapıyor: “Ey uykuda iken kendini ayık zannedenler! Umur-u diniyede (dinî meselelerde) müsamaha veya teşebbühle (onlara benzemekle) medenilere yanaşmayın. Çünkü, aramızdaki dere pek derindir. Doldurup hattı muvasalayı (buluşma çizgisini) temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalâlete düşer boğulursunuz.” (Mesnevi-i Nuriye s. 115)Yaşadığımız asrın insanı, yaşanan olayların haddinden fazla oluşu ve iletişim araçlarının çokluğu yüzünden ruhunu sersem, aklını geveze ve kalbini mânen hasta etmiştir. Dünya ve içindeki olaylar lüzumundan fazla öne çıkmış, âhirete ait işler ise ikinci, üçüncü veya dördüncü dereceye düşmüştür.
Her gün hatta her an basit bir sebeple dünyasını değiştirmeye namzet olan insanlar, bu dünyayı ebedi olarak kalınacak bir mekân gibi sahiplenip sarılıyorlar. Gaflet duygusu alabildiğine kalınlaşmış ve kat be kat artmıştır. Bu dehşetli tabloyu izah eden Bediüzzaman’ın ne kadar haklı olduğu açıkça anlaşılıyor:” Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Tadili büyük bir himmete muhtaçtır. Ve keza, beşeriyet ruhundan dünyaya nazır pek çok menfezler (pencereler) açmıştır. Bunların kapatılması, ancak Allah’ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.”
Evet, dünyayı bizler yönetmiyoruz. Her şey zahiri sebepler perdesi arkasından Allah’ın iradesiyle gerçekleşiyor. Elbette “Mevlâ neylerse, güzel eyler.” Ebedi hayatı kazanmak ve kazandırmak için yapılan iman hizmeti ise, vazifelerin en güzelidir. Teslim ve tevekkül de iki cihanın saadetine vesiledir.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0