(Dünden devam)

İnsan ruhunun gerçek anlamda dengesini temin eden sır, din ve iman gerçeğidir. Bunlardan nasibi olmayan insanlar, binler fenleri bilse de ruh dengesinden mahrumdurlar. Cenab- ı Hak, onlar için: “Yeryüzünde fesat çıkaran bozguncular.” tanımlaması yapar ve “Doğrusu onlar meslekçe tahribatçıdırlar.” diyerek, gerçek mahiyetlerini açıklar.

Evet, dünyaya niçin geldiğini ve yaratıp buraya gönderenin kim olduğunu bilmeyen, kâinat ve içindeki varlıkları tabiat ve tesadüfün oyuncağı gibi görüp yaratılışı inkâr eden, ölüm ile her şeyin sona erip ebediyen yokluğa ve hiçliğe düşeceğini zanneden bir insanın ruh dengesi nasıl sağlıklı olabilir? “Ne yapsam yanıma kâr kalır.” diye düşünen ve mahşer meydanındaki hesaptan habersiz yaşayan bir insan her türlü rezalet ve ahlâksızlığı işlemekten ve her çeşit haksızlık ve zulmü irtikap etmekten geri kalır mı?

Böyle insanlar, cemiyet hayatının asâyiş ve emniyetini bozan anarşistler, huzur ve güveni tahrip eden bozguncular olmaz mı?  Ekseriyet itibariyle onlar, ana baba hakları başta olarak ne komşuluk haklarını, ne de insan ve kul haklarını dikkate almayan ve aynı zamanda kanun ve nizam tanımayan vahşi canavarlar ve insan suretindeki şeytanlardır. Böylelerinden terakki ve asâyiş beklemek beyhude bir çaba ve boşuna bir hayaldir.

Din ve iman ise, insandaki akıl, gazap ve şehvet duygularını itidale ve olması gereken bir dengeye getirir. Ruha verilen bu duygular, iman ve ibadetler sayesinde ifrat ve tefritten kurtulup hadd-i vasat denilen orta yola gelir. Akıl hikmeti, gazap ve öfke duygusu şecaat ve cesareti ve şehvet duygusu da iffet ve namusluluğu takip eder. Böylece ruh dengesini bulur ve istikamet üzere hayatını geçirir.

Ruhlar âleminden gelip dünyadan geçen ve ölüm, kabir, berzah, Mahşer Meydanı ve Sırat Köprüsü merhalelerinden âhiret âlemlerine yolculuğu devam eden insanların, gideceği mekânlardaki saadet ve nimetlere mazhar olması ancak bu dünya hayatında iken dengeli bir ruh yapısına ve iman ile ibadet içinde olmasına bağlıdır. Yoksa, dünyada manevi bir cehennem azabı içinde yandığı gibi, âhiret âleminde de gerçek bir azaba düşmesi söz konusu olacaktır. Öyle bir âlemin varlığına inanması veya inanmaması bu gerçeği değiştirmeyecektir.

Hülâsa; dünya ve âhirette ebedi saadet ve nimetlere nail olmak isteyenler, iman ve salih amellerle ruhî dengesini bulup korumalı ve Allah’ın rızasını kazanmalıdır.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)

Views: 0