İmtihan edilmek için gönderildiğimiz şu âlemde, çeşitli ahval içinde hayatımızı yaşayıp gidiyoruz.
İnsanların büyük kısmı bu imtihandan habersiz olarak hayatını sürdürüp, diğer canlıların yemek, içmek ve üremek tarzındaki hayatlarına benzer bir hayat yaşayıp, nihayet sönüp gidiyor. Azınlıkta kalan inançlı ve imtihan olunduğundan haberdar olan ehl-i imanın da çoğu gafletli bir hayat içinde olup, hiç bir hazırlık yapmadan bu dünyadan göçüp gidiyorlar.
Geride kalan ve şuurlu bir tarzda imtihanını başarı ile vermek isteyen müminler de, her türlü imtihandan geçiriliyor. Manevi derece arttıkça, imtihan da şiddetleniyor. Cami cemaatinin imtihanı sokaktaki insanlardan farklı olduğu gibi, ehl-i tarikatin imtihanı da cami cemaatinden daha şiddetlidir.
Nur Talebelerine gelince, Sahabe mesleği olan iman kurtarma hizmetinin takipçileri olan bu dâvâ adamlarının imtihanı daha da çetindir. Cenab-ı Hak, onları çeşitli imtihanlardan geçirir. Çoluk çocuk, konu komşu, hısım akraba ile imtihan edilen bu insanlar, aynı hizmeti paylaştıkları dâvâ arkadaşlarıyla da imtihan edilirler. Vaktiyle takip, tevkif ve hapishanelerle imtihan edildikleri gibi, her zaman birbirleriyle olan münasebetlerinde de samimiyet testinden geçerler. Bediüzzaman Hazretleri “Sizi kaç defa altın mı, bakır mı diye üç dört eleklerle elemek kader iktiza etti ki, bu hadise başımıza geldi.”diyor. Başka bir imtihan için kullandığı tabirler de ilginçtir: “Elmaslar şişelerden, sıddık fedakârlar mütereddit sebatsızlardan, halis muhlisler benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için, bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var.”diyerek, imtihanın boyutlarını nazara veriyor. Bu yüzden, imtihanda değilmişiz gibi bir tavrın içine girmek büyük gaflettir.
Yarım asırlık hizmet hayatımda edindiğim tecrübelere göre, kim ihlâsa aykırı olarak bir takım hesabın ve kitabın içine girmişse, mutlaka ayağı tökezlemiş ve dahil olduğumuz şahs-ı maneviden ayrı düşmüştür. Yine hizmetini yapmaya devam eder fakat bu şahs-ı manevide barınamaz. Bu, kaderin garip bir tecellisidir. Hakikat konuşuyor adındaki makalesinin bir yerinde Bediüzzaman “Maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi hiç bir şey beklemeden, sırf rıza-yı İlâhi için hizmet etmek.”ifadelerini kullanır. Kanaatimce işin ruhu ve özeti budur. Bunun dışına çıkarak, şan ve şeref kazanmak, hâkimiyet kurmak, maddi veya manevi bir beklenti içinde olmak yahut başka hesapların içine girmek gibi niyet ve haller, Nur Talebeliğinin özünü ve ruhunu kaybettirmekte ve hiç umulmadık sebeplerle şahs-ı maneviden uzaklaşmayı netice vermektedir. Böyle bir durumdan Allah hepimizi muhafaza etsin, inşaallah.
asyanur.info