Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin önemli bir tespiti vardır: “Yanlışlık, tatbik-i nazariyat ve mukteza-yı hali düşünmemekten çıkar.” Ülkemizde bu yanlış uygulama bir asra yakın bir zamandan beri devam ediyor.
Hristiyanlar, mensubu olukları dinin icaplarına sımsıkı bağlı oldukları dönemlerde, Orta Çağ karanlığında bocalayıp durdular. Çünkü İncil tahrif edilmiş ve birden çok fazla İncil ortalıkta dolaşır olmuştu. Kilise hâkimiyeti ilim adamlarına dünyayı dar etmiş ve çoklarını da Engizisyon mahkemelerinde idam etmişti. Ne zamanki ellerini dinlerindeN gevşettiler ve kilise hâkimiyetinden kurtuldular, dinde reform, Rönesans, aydınlanma ve sanayi devrimi ile birlikte ilerlediler ve bu günkü seviyeye geldiler. Ancak, Avrupa medeniyetinin fenalık ve günahları iyiliklerine galebe çaldı ve ahlâksızlık bataklığına saplandı.
İslâm dini ile Hristiyanlık arasındaki derin farkları dikkate almayan Tanzimatçılar, özellikle cumhuriyet sonrası aydınlar ve ülkeyi yönetenler, bizim geri kalış sebebimiz olarak İslâm dinini gösterdiler. Hâlbuki, İslâm dininin getirdiği bütün prensipler âhiret hayatını kurtarırken, dünya hayatının saadetini, maddi ve ve manevi ilerlemenin de gereklerini temin ediyordu. İslâm tarihi buna şahitti. Müslümanlar ne zaman dinlerine bağlanmışsa, o nispette ilerlemişler, gevşedikleri zaman da gerilemişlerdi.
Ülkemizde muasır milletler seviyesine çıkmak iddiasıyla devlet gücüyle din ve dindarların üzerine gidildiği ve Batılı bir toplum oluşturmak uğruna nazarların âhiret unutturularak dünyaya döndürülmek istendiği dehşetli bir zamanda, Bediüzzaman manevi cihad meydanına atıldı. İslâm’ın sönmez ve söndürülemez manevi bir güneş olduğunu bütün dünyaya ispatlayan Nur Risalelerini kaleme aldı. Çok zor şartlar altında telif edilen bu Kur’an tefsirleri, milletin önemli bir bölümünü etkisi altına aldı. Nice insanların imanları kurtuldu. Dinsizlik cereyanlarının beli kırıldı. İmandan yoksun olanlar açıktan inkârlarını söyleyemez hâle geldiler. İslâm dininden rahatsızlıklarını irtica ile maskelemek zorunda kaldılar. İman galip, inkâr mağlûp durumuna düştü.
Ancak, iman ve inkâr mücadelesi kıyamete kadar sürecekti. Bu sefer açıktan din düşmanlığı yapmak yerine, plân değiştirip yeni taktikler ortaya çıktı. Dünyanın cazip şeylerini ortaya sürüp, nefsani ve şehvani duygulara hitap eden şeylerle, sefahet ve haram keyiflerle günahlara bulanan insanları, dolaylı yoldan dindEn uzaklaştırmayı denemeye devam ediyorlar. Bunda başarılı oldukları da maalesef görülüyor. Çünkü “Günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor.”tespiti çok önemli bir gerçekti. Sefahet ehlini o bataktan kurtarmanın bir tek çaresi vardı. O da, haram lezzetlerin içindeki elim elemleri gösterip hissini mağlûp etmekti. O keyiflerin zehirli bir baldan farksız olduğunu ispatlamaktı. Sadece cehennem azabı ile korkutmanın yeterli olmadığını bilmekti. İşte, Nur Risaleleri bu mesleği takip etmiş ve nice insanların sefahetten kurtulmasına ve günahlardan kaçarak amel-i salih sahibi olamasına vesile olmuş ve hâlâ olmaya devam ediyor, elhamdülillah.
asyanur.info