Kur’an-ı Kerim’in bu çağa hitap eden en son dersi olan Nur Risalelerini, ilham-ı İlâhi ve sünuhat-ı Kalbi ile telif etmeye Allah’ın izniyle muvaffak olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, ey insan, ey nefis, ey Âdemoğulları gibi beyanlarıyla bütün insanlığı muhatap alarak, irşat ve tenvir eksenli bir hizmet ve manevî bir cihad tarzı meydana getirdi.
Hayatı boyunca herkesle ve her zeminde görüşmeler yapan, ayırım yapmadan her ferdin hem dünya hem de âhiret saadetini temin etmek için, iman ve ibadet esaslarını ders verip teşvik eden o büyük insan, “Cemiyetin iman selâmeti yolunda cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.”diyecek kadar muazzam bir feragat ve fedakârlığı kabul etti. Milletin imanını kurtarmak ve muhafaza etmek adına yaptığı hizmetlerinden rahatsız olan devrin hâkim güçlerine boyun eğmediği için memleket memleket sürgüne yollandı, hapishanelerde ona yer hazırlandı. Çeşitli işkence, eza ve cefalara maruz kaldı ama o bütün bunlara katlandı. Milletin iman selâmeti için bunlara katlanırken, hiçbir zaman da müspet hareketten de ayrılmadı. Hatta bu kötü muameleleri kendine reva görenlere, Risale-i Nur’la imanlarını kurtarmak şartıyla hepsine hakkını helâl etti. Onların bilmeyerek kaderin garip cilvelerine hizmet ettiklerini söyledi.
Bediüzzaman, kendi tarzından farklı usullerle dine hizmet eden cemaatlerle de, kendi duruşunu aynen muhafaza etmekle birlikte, hep iyi münasebetler içinde oldu. “ Dini cemaatler maksatta ittifak etmelidirler.”diye ifade ettiği hakikati, hayatı boyunca fiilen yaşadı. Risale-i Nur’lar aleyhinde konuşturulan hocalar hakkında müspet hareket ederek, itiraz ettikleri noktaları yumuşak bir dille izah etti. Dini cemaatlerin reislerini hiçbir zaman çürütmek cihetine gitmedi.
1950–1960 yılları arasında içtimaî meseleler ile de ilgilenen Bediüzzaman, farklı hizmet gruplarına nasıl yaklaşılacağının da örneklerini gösterdi. Adnan Menderes’in liderliğini yaptığı Demokrat Parti iktidarına açıktan destek vermekten çekinmeyen ve İslamiyet, Kur’an ve bu vatan maslahatına, Demokrat Partiyi iktidar yerinde muhafaza etmeye, Kur’an menfaatına kendisini mecbur bildiğini söyleyen Üstad; Sebilürreşad gazetesi sahibi Eşref edip Fergan gibi zatların, Demokrat Partiye muarız duruşlarına karşı net ve kesin bir tavır sergiledi.
“Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve Risale-i Nur, rıza-yı İlâhiden başka hiçbir şeye alet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşat ve Doğu gibi
mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecâvüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh-u canımızla onları takdir ve Tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz- fakat siyaset noktasında değil. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman derste fark etmez. Hâlbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nur’u hiçbir şeye alet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar.” (Emirdağ Lâhikası s.545)demek suretiyle, sair ehl-i iman gruplarıyla münasebetlerin ölçüsünü fiilen gösterdi.
Bu ve emsali prensiplere dayanarak Nur’un hakiki ve sâdık talebeleri bütün dînî cemaatlerle dostane ilişkilerini sürdürürler. İçtimaî ve siyasî tercihleri net olmakla birlikte, başka grupların tercihlerine saygılı olurlar. İştirak etmeseler de, aşağılayıcı ve yaralayıcı tenkit ve eleştirilerde bulunmazlar. Bilakis yol göstermeyi ve doğruya dayalı ikazlarla rehberlik yapmayı esas alırlar. İman hizmeti umuma ait bir hak olduğundan, tarafgirliğe sebep olan her türlü hallerden kaçınırlar. İman hakikatlerine muhtaç milyonlarca insanın istifadesini engelleyecek vebal gerektiren hareketlere fırsat vermezler. Onlar, ötekileştiren değil birleştiren, ayrıştıran değil kaynaştıran, dışlayan değil kucaklaştıran konumunda olmak mecburiyetinde olduklarının şuurundadırlar. Uygulama böyle olduğu takdirde, cihan şümul bir dâvâ olan Nur Hareketi ve asıl gayesi olan iman hizmeti, ülke ve dünya çapında hüsn-ü kabul görür. Hava gibi, su gibi yayılır gider. Aksi halde, yani ötekileştiren, ayrıştıran ve dışlayan tavırlar, gittikçe daralmaya, büzülmeye ve içe kapanmaya sebebiyet verir. Bunun vebalini ise, ne dünyada ve ne de âhirette hiç kimse taşıyamaz. Duamız ve niyazımız odur ki, Risale-i Nur dâvâsına inanan bütün hizmet gruplarını ve sair ehl-i iman cemaatlerini böyle durumlara düşmekten Cenâb-ı Hak muhafaza etsin, âmin.