Kur’an ve Sünnet ışığında istikametli bir hayat sürmeyi gaye edinen müttaki müminler, haram ve helâl hassasiyetini en üst seviyede takip eder ve ne kendisinin ve ne de çoluk çocuğunun boğazından haram lokma girmesin diye âdeta titrerler. Devletin malını deniz olarak görenlere bedel, onlar devlet malında tüyü bitmemiş yetimlerin bile hakkı olduğunu kabul eder ve hakkı olmayan bir kuruşuna bile el uzatmaktan Allah’a sığınırlar.
Zulmetmek yerine, gerekirse zulme uğramayı, haksızlık yapmak yerine haksızlığa uğramayı, haram lokma yerine aç kalmayı tercih ederler.
Kur’an ve Sünnette haram ve helâller belirlenmiş ve fıkıh âlimleri tarafından fıkıh kitaplarında tasnif edilmişlerdir. Bunların dışında kimse ne haramı helâl ve ne de helâli haram yapamaz. İstisnalar hakkında da hükümler bellidir. Bununla birlikte İslâm kolaylık dinidir. Allah kullarına güçlük dilemez. Kaldıramayacakları yükleri de teklif etmez. Yaşanılması en kolay din, İslâm dinidir. İbadet konusunda yeryüzünün tamamı bir mescittir. Bediüzzaman Hazretlerinin tespitiyle de “Helâl dairesi geniştir. Keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.
Haram ve helâl konusundaki hassasiyete misal olacak enteresan bir örneği hatırlamak lâzım. Bediüzzaman’ın terbiyesinde yetişen ve Nur Risalelerini şevkle yazıp okuyan Süleyman isimli bir talebesi, Çam Dağına onu ziyarete gelir. Üstad da ona “Kardaşım! Ekmeğimiz çok az kaldı. Köye git, ekmek getir!” der. O da “Mübarek Cuma akşamı seninle birlikte burada dua etmek istiyorum.”der. Günlerden Çarşamba’dır. Bediüzzaman da “Tevekkelna alellah, kal.”der. Sonra ona “Sen çay yap, kardeşim!””diye söyler ve derin bir uçuruma bakan bir katran ağacının altına oturur ve kendi kendine “Küflenmiş bir parça ekmeğimiz var. İki gün ne yiyeceğiz ve bu sâfi kalp adama ne diyeceğim?”diye düşünürken, birden başı çevrilir gibi yukarıya kaldırır ve bakar ki, koca bir ekmek ona bakıyor. Hiç bir vahşi hayvan da ilişmemiş. Der ki: “Süleyman müjde! Cenab-ı Hak bize ekmek verdi. O sâfi kalp Süleyman da “Üstadım, bu ekmek bize helâl olur mu?”der. Üstad da ona “Vay mübarek vay!”diye lâtife yapar. Ondan sonra onun adı Mübarek Süleyman olarak kalır. Seneler sonra Barla’dan bir grup talebesi Bediüzzaman’ı Emirdağ içesinde ziyaret ettiklerinde o zatı sorar. Hizmetten biraz geri çekildiğini öğrenince “O zat, Çam Dağında bana öyle bir söz söyledi ki, benim şahsıma yirmi yıl hizmet etmekten daha değerliydi.”diyerek, onun haram ve helâl konusundaki hassasiyetini takdir eder. İşte, hayatın her alanında bu hassasiyet korunmalı ve aldığım maaş, aylık ve sair şeyler bana helâl olur mu, diye onu helâl ettirmeye çalışmalıdır. Tâ ki, kendimizin ve çoluk çocuğumuzun boğazından haram lokma girmesin ve kul hakkıyla Allah’ın huzuruna gidilmesin. Allah, her türlü haramlardan hepimizi korusun, âmin.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)