Yüce yaratıcının insana ihsan ettiği bütün organlar ve duygular, şüphesiz fiyat biçilemeyecek kadar kıymetlidir. Onların değerini geçici veya daimi olarak kaybettiğimiz zaman anlarız.
Bu organların içinde en kıymetlilerinden olan ve ruhumuza pencere vazifesi yapan gözlerimizdir. Dünyaya geldiğimiz zaman, diğer organlarımız gibi onları da hazır bulduk. Her hangi bir dükkandan satın almadık veya bir atölyede yaptırmadık. Bu hakikati nazarımıza sunan Cenab-ı Hak, ayet-i kerimede “Kimdir kulakları ve gözleri yaratıp size veren?”ferman eder. Buna açıklama getiren Bediüzzaman Hazretleri der ki: “Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın maliki kimdir? Hangi tezgâh ve dükkandan aldınız? Bu kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbinizdir. Sizi icat edip terbiye eden Odur ki, bunları size vermiştir. Öyle ise, yalnız Rab Odur; Ma’bud da O olabilir.” (Sözler s.675)
Göz, bütün organlarımız gibi Yaratıcı Kudretin icat ettiği bir mucizedir. Gözün ön kısmında kornea adı verilen bir saydam tabaka, onun arkasında iris tabir edilen ve ortasındaki deliği ışık şiddetine göre açılıp kapanabilen bir perde vardır. Gözün farklı renklerde olmasını sağlayan odur. Onun arkasında da mercek bulunur. Bu mercek, kirpiksi kaslarla göz cidarına asılmıştır. Daha arkada retina denilen ağ tabakası yerleştirilmiştir. Retinada ışığa duyarlı reseptörler yaratılmıştır. Retinada on tabaka halinde organize edilmiş koni şeklinde yedi milyon civarındaki hücreler renkli ve net görmeyi sağlar. Basil denilen çomak biçimindeki hücreler yaklaşık 125 milyon kadardır. Onların da alaca karanlıkta görme ile ilgili oldukları sanılmaktadır. Böylece gözün, ortalama 130 milyon hücreden yaratıldığı anlaşılmaktadır.
Göz kapaklarımızı açıp kapamak dışındaki görme mekanizması tamamen irademiz dışındadır. Hatta göz kapaklarının refleks kırpılması bile irademizle değildir. Gözyaşı bezlerinden salgılanan gözyaşı ile gözlerimiz sürekli yıkanarak mikroplardan arındırılmakta, göz kapakları ile de, araba sileceği gibi devamlı temizlenmektedir.
Göze ışık düştüğü zaman, bir ayarlayıcı mekanizma otomatik olarak ve bizim irademiz dışında, irisin ortasındaki pupilla denilen deliğin büyüklüğünü ayarlar. Bu öyle bir ayarlamadır ki, bu delikten geçen ışık miktarı, arkada ışığa duyarlı retina tabakası için en uygun seviyedir. Kirpiksi kaslarla göz cidarına bağlı olan mercek, bu kasların orantılı kasılma ve gevşemesiyle kalınlığı ve inceliği değişerek, dış âlemden gelen görüntülerin net görülmesini sağlar. Göz merceğinden içeri giren görüntü, retinadan görme sinirlerine geldiğinde görüntü ters vaziyettedir. Binlerce sinir ağlarıyla beyindeki görme merkezine ulaştığında, görüntü beyin tarafından düzeltilir. Böylece, biz her şeyi düzgün bir şekilde görmüş oluruz. Kabataslak anlatılan bu görme fiili, gözün yaratılışı gibi bir mucizedir. Bu gerçeği göremeyenlerin gözü, bakar kör olmaktan farksızdır. Allah’ın her sanatı, insana Allahü Ekber dedirtiyor.
asyanur.info