(Dünden devam)
Başlı başına bir mucize olan göze ışık düştüğü zaman, bir ayarlayıcı mekanizma otomatik olarak ve bizim irademiz dışında, irisin ortasındaki pupilla denilen deliğin büyüklüğünü ayarlar. Bu öyle bir ayarlamadır ki, bu delikten geçen ışık miktarı, arkadaki ışığa duyarlı retina tabakası için en uygun bir seviyededir. Kirpiksi kaslarla göz cidarına bağlı olan mercek, bu kasların orantılı kasılma ve gevşemesiyle kalınlığı ve inceliği değişerek, dış âlemden gelen görüntülerin net olarak görülmesini temin eder.
Göz merceğinden içeri giren görüntü, retinadan göz sinirlerine geldiğinde ters bir vaziyettedir. Binlerce sinir ağlarıyla beyindeki görme merkezine ulaştığında, görüntü beyin tarafından düzeltilir. Böylece biz, her şeyi düzgün bir şekilde görmüş oluruz. Kabaca anlatılan bu görme fiili, gözün yaratılışı gibi muhteşem bir mucizedir.
Katarakt denilen şey ise, göz merceğinin yaşlılıkla bağlantılı olarak özelliğini kaybetmesi, sertleşmesi ve matlaşmasıdır. Teknolojinin gelişmesiyle bulunan fako sistemiyle, merceğe yakın üç milimetrelik bir delik açılmakta ve özelliğini kaybeden mercek alınarak, yerine sun’i bir mercek konulmaktadır. On beş dakikalık dikişsiz bir operasyonla, yeniden net olarak görme sağlanmaktadır.
“Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.” diyen Bediüzzaman Hazretleri, gözü Allah hesabına kullandığımız zaman onun manevi değerinin yükseleceğini ve kâinat kitabının bir mütalâacısı, İlâhi sanatların bir seyircisi ve dünya bahçesindeki rahmet çiçeklerinin bir arısı derecesine çıkacağını söyler. İbret gözüyle bakılan varlıklardan manevi öz sularını alarak, kalp kovanında iman balını yapacağını ifade eder. Aksi takdirde, nefsânî ve şehvânî arzulara hizmet eden basit bir alet durumuna düşeceğini beyan eder.
İnsanda baş gözünün olması varlıkları görmeyi, basiret gözünün bulunması da, o varlıkların Yüce Yaratıcısını görmeyi sağlar. Yaratıcıyı görmemek, basiret gözünün kör olduğunu gösterir. Halbuki, her fiilin bir fâili, her kitabın bir yazarı ve her sanatlı şeyin bir sanatkârı bulunmak gerekir. Bediüzzaman Hazretleri bu noktadan der ki: “Basar (göz) masnuatı (sanatlı varlıkları) görüp de, basiret Sanii (Sanatkârını) görmezse çok garip ve pek çirkin düşer. Çünkü, o halde Saniin (Sanatkârın) manen, kalben görünmemesi, ya basiret gözünün fıkdanındandır (yokluğundandır) veya kalp gözünün kör olmasındandır.” (Mesnevi-i Nuriye s. 192)
Evet, Allah’ı inkâr etmek, gözün gördüğü bütün varlıkları inkâr edip yok saymaktan daha çirkin bir inkârcılıktır. Böyle insanların kalpleri ve kulakları mühürlenmiş ve gözlerine de perde çekilmiştir. O çekilen perde ise manevidir ve kendi kabahatlerinin neticesidir. O perdeden kâfirlerin kendilerini kurtarmaları da mümkün değildir. Göz, aynı zamanda ruhun aynası olduğundan, kâfirler gözlerinden bilinebilirler.
Evet, baş gözü de, basiret gözü de Allah’ın birer mucizesi ve en büyük hediyesidir. Ancak, göz herkeste vardır fakat basiret gözü ise, yalnız iman hakikatine sahip olan müminlerde vardır.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0