Bazen özel sohbetlerde veya gazete köşelerinde, eskisi gibi birlik ve beraberlik içinde olunmasını temenni eden konuşmalara ve yazılara şahit oluyoruz. Bu temennilere katılmamak mümkün değil. Ancak, temenni ile gerçekler çoğu zaman birbirinden farklı oluyor. Gerçeklerin kaya gibi sert yüzü, temenni sahiplerini şaşkına çeviriyor ve ümitlerini söndürüyor.
Aslında farklılaşmalar zaaf değil, bilâkis zenginlik alâmetidir. Herkes kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etse, diğer meslek sahiplerine duacı olsa ve yeri geldiğinde maksat birliğini esas alsa, bu tablo daha doğru olur.
Zaten tek çatı altına sığmayacak kadar genişleyen ve mesleği farklı anlamaktan kaynaklanan farklılıkları birleştirmeye çalışmak, eşyanın tabiatına aykırıdır ve devam etmez. En iyi çare, dînî cemaat ve gruplar maksatta ittifak etmeli ve kendi aralarında ihtilafa düşmemelidirler.
Şimdiye kadar mesleğin imana taalluk eden meselelerinde ihtilafa düşülmedi. İhtilaf ve farklı yorum, mesleğin içtimaî ve siyasî cihetlerinde oldu. “Bu cihet bizi ihtilafa düşürüyor, bu bahisleri okumayalım ve hiç mevzu etmeyelim.”demek doğru olmaz. Zira o zaman, o tarz derslerin yazılmasından abes mânâsı çıkar. Bediüzzaman abesle iştigal edemez. Aksine vazifeli olmanın gereğini yapmıştır. Çünkü Bediüzzaman hem diyanet hem siyaset hem cihat hem saltanat hem daha pek çok dairelerde vazifeli olan son müceddiddir. Başkaları bu sahaları dikkate almayıp sırf iman hizmetine ağırlık verse bile, hiç olmazsa Nur dairesinde bir grup, diğer hizmetlerini ihmal etmemek şartıyla, bu sahadaki ölçüleri de esas alıp, mesleğin bu cihetini yaşatmalı ve sebat etmelidir.
Her ne kadar bu yüzden dahili ve harici bir çok sıkıntıları göğüslemek durumunda kalınsa da, mensup olduğumuz misyon temsil ve icra edilmelidir. Her zaman maksatta ittifaktan yana olunmalıdır. Mesleğin esaslarına sâdık kalınmalı ve sebat edilmelidir.
asyanur.info samicebeci.net