Meleklere muhalif olarak mahiyetine nefs-i emmâre konulan insanın, onun gereği olarak günah işlemesi yaratılışının neticesidir.

İlk insan ve ilk peygamber olan Hazret-i Âdem Aleyhisselamın, şeytanın da vesvesesine uyarak malûm günahı işlemesi ve bu yüzden cennetten çıkarılması, mâhiyet-i insaniyenin ne kadar günah işlemeye meyilli olduğuna delildir.

Gerçi Hz. Adem’in (as) hataya düşmesi ve cennetten çıkarılmasının binlerce hikmetleri vardır. Âdemoğlullarının melekler gibi makamlarının sabit kalmaması ve mâhiyetindeki istidat ve kabiliyet tohumlarının sümbüllenip inkişaf etmesi, onun cennetten ihracına bir vesile olmuş, kader ve hikmet-i Rabbaniye böyle olmasını gerektirmiştir.

Ancak, zelle tabir edilen peygamberlerin düştükleri hatalarının dışında, ismet sıfatına sahip olan o seçilmiş insanlar günahsızdır. Onların dışında kalan diğer insanların ismet sıfatı olmadığından ister istemez her insanın az veya çok günahı vardır.

Özellikle âhirzamanın hayat şartlarında yaşayan ve bin cihetten günahların insanları sardığı bir zamanda, günahlardan uzak kalmak kesinlikle mümkün görünmüyor. İşte, bu günahlara karşı takva zırhına bürünmek, en doğru ve en emin bir çare olarak görünüyor. İçinde yaşadığımız çağın çetin ve zor şartlarını yakinen bilen asrın manevi sahibi Bediüzzaman “Bu zamanda farzları yapan, kebâiri (büyük günahları) terk eden kurtulur.” müjdesini veriyor.

Kur’an-ı Hakim’den acz, fakr, şefkat ve tefekkür esaslarına bina ettiği kısa, emniyetli ve genel bir yolu ders veren Bediüzzaman “Bu kısa tarikin evradı Sünnet-i Seniyeye ittiba, ferâizi işlemek, kebâiri terk etmek, bilhassa namazı tadil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.” diye açıklama yapıyor.

Özellikle farzları yerine getirmenin yanında, kebâirin yani büyük günahların terk edilmesinin ifade edilmesi çok önemlidir. Zira, büyük günahları serbestçe işleyen bir insanın, ferâiz denilen Allah’ın kesin emirlerini yaşaması mümkün değildir. Zira günahlar, Allah ile kul arasında örülmüş utanç duvarları gibidir. Onun da ötesinde “Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor.” (2. Lem’a) ikazı, günahların en nihayeti, tövbe edilmediği takdirde inkâr ile noktalandığını gösteriyor. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)  (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)