Siyaset

DİN, ORDU VE SİYASET

Osmanlı Devletinden devraldığımız bir çok müspet değerlerin yanında, maalesef bir hayli menfi olanları da vardır. Bunların başında önde geleni, iktidar kavgalarında dinin ve ordunun âlet edilmesidir.

Özellikle, Tanzimat döneminden itibaren hız kazanan bu âlet etme hadisesi, İttihat ve Terakki zamanında had safhaya ulaşmış, Derviş Vahdeti ve taraftarları dini siyasete âlet ederken, İttihatçılar da orduyu alabildiğine siyaset bataklığının içine sokmuştur.

Dahilde fitne ve kargaşaya sebebiyet veren bu menfi davranışlar, altı yüz seneden beri ayakta durmayı başaran köklü bir devletin, on sene gibi çok kısa bir zamanda çatırdayarak yıkılıp, tarih sahnesinden silinip gitmesine sebep olmuştur.

Halbuki, umumun mukaddes malı olan güneş misal İslâm hakikatleri, yeryüzündeki cam parçaları gibi değersiz dünya siyasetlerine âlet ve basamak yapılması çok yanlış ve zulüm olduğu gibi, bütün bir milletin ortak gücü olan ordunun da siyasi ihtiraslara âlet edilmesi, en az onun kadar ayrı bir zulümdür.

Otuz bir Mart isyanında tesirli nutuklarıyla isyan etmiş sekiz taburu itaate getiren asrın büyük İslâm âlimi Bediüzzaman’ın, o gün ortaya koyduğu ölçüler, bu gün de aynen geçerliliğini korumakta ve kıyamete kadar da koruyacaktır. “Biliniz ki, asker ocağı cesim ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir.” (Divan-ı Harb-i Örfi s.34)

Evet, yeniçeriler zamanında askerlerin siyasete bulaşması, yönetimi işlemez hale getirdiğinden, Padişah 2. Mahmud tarafından ortadan kaldırıldı. Fakat, onların o alışkanlığı bütünüyle ortadan kaldırılamadı. Cumhuriyet idaresine geçildikten sonra da paşaların hâkimiyeti devam etti. Çok partili demokrasi dönemine geçilinceye kadar keyfi idarelerine muhatap olundu.

Demokrat Partinin milleti sevindiren maddi ve manevi icraatlarından dolayı, bir türlü iktidarı ele geçiremeyen Halk Partisi, ırkçılık anlamındaki Türkçülüğü de elde ederek, orduyu siyasete âlet edip, 27 Mayıs 1960 ihtilâlini gerçekleştirdiler. Daha sonra 1971 muhtırasını ve 12 Eylül 1980 ihtilâlini yaparak boğazlarına kadar siyasete gömülen ve 28 Şubat 1997 post modern süreciyle toplumu tepeden şekillendirmeye çalışan bir kısım paşalar, orduyu yıpratmaktan başka neye hizmet ettiler?

Dinde hassas ve muhakeme-i akliyede noksan bir kısım dindarların, dini siyasete âlet etmelerini bahane yapan bazı paşalar, orduyu siyasete âlet etmekle aynı hataya düştüler.

Dine hiç bir şey olmaz. Zira o, semavidir ve vahye dayanmaktadır. Kıyamete kadar  da Allah’ın koruması altındadır. Bu konuda kimsenin endişesi olmamalıdır. İlke ve inkılaplara gelince, eğer onlar millet vicdanında ma’kes bulan doğru ve hakkaniyete dayalı şeyler olsaydı, silâh gücüyle korunmaya çalışılmaz ve onun adına ihtilâller yapılmazdı.

Hülâsa, din de ordu da siyasete âlet edilmemeli ve her kes demokrasi içindeki yerine ve yetkisine razı olmalıdır.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

Reklam

Yorum Yap