Sosyal bir varlık olması itibariyle toplu bir hayat yaşayan insanlar, cemiyet hayatı içinde ferdi ve ortak problemleri de yaşamak zorunda kalırlar. Diğer canlılar gibi istidat ve kabiliyetlerine fıtri bir sınır konulmayan insanoğlu, itidal ve istikametini kaybettiği zaman nihayetsiz bir şer, tahrip ve zulme sebep olabilir. Onun için Kur’an ayetlerinin bir kısmında, insan çok zalim ve çok cahil olarak tarif edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’in terbiyesi altına giren ve İslâm ahlâkı ile ahlâklanan fertlerin akıl, gadap ve şehvet kuvveleri vasat sınır olan istikamet üzerindedir. O kuvvelerin ifrat ve tefrit mertebelerinden elden geldiği kadar uzaktırlar. Şeriat-ı İslâmiye ve sünnet-i Seniye düsturları onların şaşmaz pusulalarıdır.
Her ne kadar genel kavram itibariyle bu böyle ise de, uygulamaya bakıldığı zaman, olmaması gereken bazı hoş olmayan hallerin olduğu, itidal ve istikametin dışına çıkılarak hem kişinin kendisini, hem de içinde bulunduğu topluluğu üzdüğü görülür. Ancak, hakperest ve ehl-i insaf olan müminler, yaptığı hatayı anlayarak çabuk istiğfar eder ve elinden geldiği kadar o hatayı düzeltmeye çalışır. Zaten, güneş batıdan doğmadığı sürece tövbe kapısı açık ve Yüce Allah da bağışlamaya hazırdır.
Resmi olarak organize olmamış en güçlü sivil toplum kuruluşları, şüphesiz Allah’ın rızasını asıl maksat yaparak İslâm dininin yayılmasına ve yaşanmasına çalışan hizmet gruplarıdır. Cemaat ruhu ve şuuru onlarda en yüksek düzeydedir. Cemaatleşme, her bir ferdi o cemaat kadar güçlü yapar. Kendi başına yapamayacağı nice büyük vazifeleri, ortak akıl ve ortak çalışmayı ortaya koyarak gerçekleştirirler. En şiddetli harici tazyik ve hücumlara rahatlıkla direnç gösterirler. Bu hakikati ifade için Bediüzzaman Hazretleri. “Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevi daha metin ve daha kavidir (güçlüdür).” demektedir. (Devamı yarın)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0