Kıyamet alâmetlerinin alabildiğine çoğaldığı ve belirginleştiği âhirzamanda, İslâm adına söz sahibi ve müceddidi olan Bediüzzaman Hazretleri, telif ettiği Kur’an tefsirleri yüzünden 1935 yılında ilk defa Eskişehir’de muhakeme edilmişti.
Allah demenin suç sayıldığı, din adına bir tek eserin yazılmasına tahammül edilmediği, bin yıllık İslâm yazısının cebren değiştirildiği ve din adamlarına her türlü eza ve cefaların reva görüldüğü dehşetli bir diktatörlük döneminde, Bediüzzaman’ın Kur’an tefsiri yazması devlete baş kaldırmak olarak yorumlanıyordu.
Her ne kadar Bediüzzaman “Bizim ve Risale-i Nur’un hedefimiz ve programımız, evvela kendimizi, sonra vatandaşlarımızı, kabrin tek başına hapsinden ve cehennemin idam-ı ebedisinden kurtarmak ve bu memleketi de maddi ve manevi anarşiden muhafaza etmektir.”diyorsa da, dinleyen ve aldıran yoktu. Çeşitli iftira ve bühtanlarla mahkum etmeyi devlet organları bir vazife olarak görüyordu.
Şahsî nüfuz temin etmek, gizli cemiyet kurmak, cumhuriyet aleyhtarı olmak, siyasi bir gaye takip etmek, devletin temel nizamlarını dînî esaslara uydurmak gibi uydurma suçlamalarla mahkum edilmek istenen Bediüzzaman, ilk mahkemesi olan Eskişehir’de bunların hepsinden berat etmiş, yalnız kadınların tesettürünü emreden bir ayetin tefsiri yüzünden ve kanun çerçevesinde değil, hâkimlerin kanaat-ı vicdaniyesi ile on bir ay gibi hafif bir ceza almıştır. Fakat, böyle bir cezanın ancak bir at ve keçi hırsızına veya kız kaçırıcısına verilebileceğini, eğer kendisinin zararlı bir adam ise ya idam edilmesini, ya da yüz bir sene müebbet hapse atılmasının lâzım geldiğini, değilse berat verilmesinin şart olduğunu söylemiştir. Bunun kanun dairesinde mümkün olmadığını bilen hâkimler, yirmi aydan beri hapiste olan Bediüzzaman ve talebelerini tahliye kararı vermişlerdir. Daha sonra gerçekleşen Denizli, Afyon ve İstanbul mahkemeleri de beratla neticelenmiştir.
Eskişehir hapishanesinde iken vukua gelen ilginç bir olayı nakletmek lâzım: Bir Cuma günü hapishane müdürü Bediüzzaman’ın hücresinden bir ses duyar “Müdür bey! Müdür bey!” “Buyur Hoca Efendi Hazretleri!” Bediüzzaman “Müdür bey! Benim bu gün mutlaka Ak Camide olmam lâzım.”Müdür “Peki Hoca Efendi Hazretleri.”der. Kendi kendine “Hoca Efendi herhalde hapishanede olduğunu unuttu.”diye söylenir. Cuma saatine yakın Hocanın gönlünü alayım, hapishaneden bırakamayacağımı söyleyeyim, diye Bediüzzaman’ın hücresine gider. Bakar ki hücre boş. Telaşa kapılan müdür derhal Ak Cami’ye koşar. Bediüzzaman imamın arkasında sağ tarafta namaz kılmaktadır. Namazın sonlarında Bediüzzaman’ı yerinde göremeyen müdür bu sefer hapishaneye koşar. Bakar ki Bediüzzaman namaz kılmaktadır. Müdür hayretler içinde kalarak bu olaya bir anlam veremez. Bu hadiseyi hapishane müdürü bizzat kendisi anlatmıştır.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)