Yağmurlu bir gündü. Sağanak halinde günlerce yağan yağmurlar, Barla sokaklarını çamur deryasına dönüştürmüştü. Bir kaç Barlalı köylü bir evin saçağı altına sığınmışlar, yağmurun dinmesini bekliyorlardı. Sokağın aşağı tarafından başında sarığı, sırtında cübbesiyle sürgün olarak bu köye gönderilen Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin geldiğini gördüler.

Asrın manevi sahibi olan bu büyük zat, bir elinde çamurda yürürken çıkan lastik ayakkabısını tutuyordu. Bir ayağında lastik, diğerinde yün çorabıyla evine doğru yürümeye devam ederken, bu asil adama yaklaşmaya kimse cesaret edemiyordu. Çünkü, sürgün olarak gönderilmişti ve sürekli göz hapsindeydi.

Barlalı köylüler, ihtiyarlığa ayak basmış bu orta yaşlı hocaya acıyarak baktılar. Yağmur bütün şiddetiyle devam ediyordu. Nihayet içlerinden biri dayanamadı ve hocaya doğru koşarak yaklaştı ve “Hocam! Müsaade buyurun size yardım edeyim.” dedi. Bu zat, daha sonra Bediüzzaman Hazretlerine sekiz sene gücendirmeden hizmet edecek olan,  sıddık lâkaplı Süleyman Kervancı’dan başkası değildi. Sıddık Süleyman, Bediüzzaman’ın koluna girdi ve birlikte yürüyerek, Çınar ağacının gölgelediği ilk Risale-i Nur medresesi olan Üstadın evine girdiler. Barlalı köylüler onların arkasından bakakaldılar.

Ehl-i dünya hiç bir suçu olmayan Bediüzzaman’ı zulmen sürgün etmişti. Şeyh Said isyanı bahanesiyle doğu vilayetlerinin ileri gelen meşhur adamlarını sürdükleri gibi, onu da tedbir amaçlı sürgün etmişlerdi. Fakat, bu sürgünde çok hikmetler saklıydı. Bediüzzaman Hazretleri manen vazifeliydi. Bin seneden beri İslâm bayrağını Asya, Avrupa ve Afrika kıt’alarında şan ve şerefle dalgalandıran asil bir milletin evlât ve torunlarını, Kur’an-ı Kerim’den soğutmak ve din ile olan bağlarını koparmak için uğraşan ve  devletin gücünü  Batılı bir toplum meydana getirmek yolunda kullanan münafık bir zihniyetin yaptığı tahribatı, tamir etmek vazifesi onun omuzlarındaydı. Bediüzzaman Hazretleri de bu vazifenin tamamen farkındaydı. Telif ettiği ve Kur’an’ın bu çağa son dersi olan  Risale-i Nurlar için ara sıra “Ben bu Risaleleri bir gün gelecek bütün dünyaya okutturacağım.” diyordu.

Barla köyünde ilk telif ettiği eseri Haşir Risalesi adını verdiği Onuncu Söz olmuştu. Âhirete inanmayı suç sayacak bir kanun çıkarmayı planlayan münafık zihniyetin hevesi, bu risaleyle kursaklarında kaldı ve niyetlerinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Ondan sonra telif edilen diğer tefsirleri, dinsizlik ve dalâlet cereyanlarına karşı, Çin Seddi gibi bir Kur’an seddi oluşturdu. Zamanla altı bin sayfayı aşan Nur Risaleleri, dinsizliğin, masonluğun ve komünizmin bel kemiğinin kırılmasına vesile oldu. Ehl-i imanın imanının muhafazasına hizmet etti. Dinsizlik cereyanları geriledi, iman ve Kur’an cereyanı gittikçe ilerledi. Nur Risaleleri yetmişe yakın dünya diline tercüme edildi. Onun adına binlerce İnternet siteleri kuruldu. Radyo ve televizyonlardan okunur hale geldi. Bediüzzaman’ın “Ben bu Risaleleri bütün dünyaya okutturacağm.” ideali gerçek oldu, elhamdülillah. (Devamı yarın)

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile canlı Risale-i Nur dersleri)