Öncelikle ifade edeyim, bana göre lazımın ötesinde elzem. Ancak bu mesele hala tartışılan bir konu. Yapılan anketlere bakılırsa, bir zamanlar yüzde yetmişin üzerinde olan birliğe taraftar olanların sayısı, şimdilerde yüzde elli yedi seviyesine inmiş. Bunda birliğin de kabahatleri var, bizim de eksiklerimiz var. Ancak Türkiye 57 sene önce bu hususta kararını vermiş ve hiç vazgeçmeden yoluna devam etmektedir. Dünyada tek başına yaşayan devlet neredeyse kalmamış. Her devlet bir takım birliklerin üyesi olmuş. Türkiye, ihracatının yüzde elliden fazlasını Avrupa Birliğine yapıyor. Uçak krizinden sonra Rusya kapılarını kapattığında, 20 milyar dolar gelirin yarısı gitti. Hala ilişkiler tam normale dönemedi. 3 milyonu Almanya’da, diğerleri Avrupa kıtasına yayılmış olan vatandaşlarımızın bulunduğu 28 üyeli Avrupa Birliğinin bize kapılarını kapattığını düşünün, neticesi ne olur? Bu sadece ekonomik boyutu. 120 bin sayfalık Kopenhag siyasi ve insani kriterleri de hesaba katmak lazım. Osmalı Devleti zamanından beri Avrupa ile içiçe girmişiz. Doğru İslamiyeti ve ona layık doğruluğu yaşamak ve anlatmak şartıyla onlara verebileceğimiz çok şey var. Onların yaşantılarındaki bir takım olumsuzluklar bizi ürkütmemeli. Bediüzzaman diyor “Hayr-ı kesir için, şerr-i kalil kabul edilir.” Yani çok hayırları netice veren bir hakikat için, cüz’i şerler kabul edilir. Hem resmi ideolojiden kurtulmak hem de demokrat ve sivil bir anayasa yapmak hem daha bir sürü maslahatlar için, Avrupa Birliğine girme irademizi devam ettirmeliyiz, diye düşünüyorum. Farklı düşünenleri de saygıyla karşılarım.
