Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkesin istediği gibi inanmak ya da hiç inanmamak gibi bir hürriyeti vardır. Bu hürriyet, vicdan ve din hürriyeti başlığı altında anayasanın teminatı altındadır. Ancak, inanmama hürriyetini serbest bırakıp, inanç ve ibadet hürriyetini baskı altına almak, kelimenin tam anlamıyla çifte standarttır ve zulümdür.
Vicdan ve din hürriyetini baskı altına almak, aynı zamanda asâyiş ve emniyetin bozulmasına da sebep olur. Zira iman ve bilhassa âhiret inancı, suç işlemeyi önleyen çok önemli bir faktördür. Bediüzzaman’ın tespit ettiği gibi, bir toplumda huzur ve güvenin sağlanması için beş esasın temin edilmesi lâzımdır: 1- hürmet, 2- merhamet, 3- emniyet, 4- haram ve helâli bilip haramdan çekinmek ve 5- serseriliği bırakıp itaat etmektir. Bunları da büyük çapta iman temin eder.
Dünyevî kanunlar, suç işlendikten ve namuslar lekelendikten sonra suçlunun yakasına yapışmaktadır. Suç işlenmeden önce önlemeye çare yok. Herkesin yanına da bir polis dikilmez. O zaman kalplere manevi bir yasakçı konulmalıdır. İşte, din ve inanç bunu temin etmektedir.
Bu kadar önemli bir din ve inanç faktörünün fert ve toplum üzerindeki etkileri bilindiği halde, onu toplumdan dışlamaya çalışmak, tamamen asâyiş ve emniyet düşmanlığı yapmaktır. Bediüzzaman’ın dediği gibi, bu ehl-i dünya bütün kuvvetleriyle dünyaya çalıştıkları halde, dünyanın da işlerini bilmiyorlar. Bilerek veya bilmeyerek din ve dindarlarla uğraşmak, netice itibariyle imansızlık hesabına geçer ve asâyişin aleyhine olur. Buna ise, aklı başında olan hiç kimsenin âlet olması, kabul edilemez bir durumdur.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)