İnsanın irade-i cüz’iyesini, Cenab-ı Hak irade-i külliyesinin taallûkuna basit bir şart yapmıştır. Yani, insan iradesiyle bir şeyi yapmaya meyledip, o meyildeki tasarrufu harekete geçirdiği anda, Allah da külli iradesini taallûk ettirdiyse ve iki irade bir şeyde ittifak ettiyse, o şeyin vücuda gelmesi vacip olur. Allah’ın iradesi taallûk etmediği takdirde, insan ne yaparsa yapsın, istediği şeyi yapmaya muvaffak olamaz. Yani, Allah’ın iradesi, kulun cüz’i iradesine bakar. Allah’ın dilemesi de aynı istikamette ise ve müsaade etmişse o şey olur. Mes’uliyeti gerektiren bir fiil ise, sorumluluğu insanın iradesi üstlenir. Kabahatini kadere atamaz.
Meselâ; yedi katlı bir binanın asansöründeki beyaz düğmeye basılınca bütün katlara, siyah düğmeyle bodruma inildiği ve son katta ziyafet, bodrumda işkence olduğu haber verildiği halde, iradesiyle bilerek ve isteyerek siyah düğmeye basan ve bodrum katta sıkıntılara muhatap olan bir şahsın, kimseden şikâyet etmeye hakkı yoktur. Aynen öyle de, bu vücud bizi Allah’ın kudretiyle istediğimiz yere götürür. Fakat, Allah’ın razı olmayacağı yerlere gittiğimiz zaman, mes’uliyet de kendi irademize ait olur.
Bu hakikate binaen, Bediüzzaman şu ikazları yapar: “Ey insan! Senin elinde gayet zaif, fakat seyyiatta ve tahribatta eli gayet uzun ve hasenatta eli gayet kısa, cüz’i ihtiyarî namında bir iraden var. O iradenin bir eline duayı var ki, silsile-i hasenatın bir meyvesi olan cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiattan kısalsın ve o şecere-i mel’unenin bir meyvesi olan zakkum-u cehenneme yetişmesin. Demek, dua ve tevekkül, meyelan-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tövbe dahi, meyelan-ı şerri keser, tecavüzatını kırar.” (Sözler s.437)
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları)