(Dünden devam)
Âhirzaman mücedidi olan Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, yaklaşık elli beş milyon insanın ölümüne sebep olan ikinci dünya savaşında, şiddetli kış, maddi ve manevi soğuk şartlarda insanlığa ve biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler ve açlıkların kalbine çok şiddetli acımak hissini verdiğini söyler.
Manevi cihetten gelen bir ihtarla, böyle musibetlerde kâfir dahi olsa bir nevi merhamet ve mükâfata mazhar olacaklarını ve husususan masum olanlarının bir nevi şehadet hükmüne geçeceklerini anlamakla, o elemden kurtulduğunu ifade eder. Ve gelen taksimatın, o elemi hiçe indirdiğini beyan eder.
“Mükellefiyet yaşı on beş olduğu için, on beş yaşından aşağı olup o savaşlarda ölen masumlar, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi mükâfata mazhar ve ebedi cennet çocukları olurlar. On beş yaşından yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür; belki onu cehennemden kurtarır. Çünkü, âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (asm) bir lâkaytık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa’nın (as) din-i hakikisi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (as) mensup Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketleri onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müstebit büyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahatinden ve küfranından (nankörlüğünden) ve felsefenin dalâletinden ve küfründen (inkârından) gelen günahlara kefaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım. Cenab-ı Erhamürrahimine hadsiz şükrettim. ve o elim elemden kurtuldum.” (Kastamonu Lâhikası s. 75)
Daha sonra, o musibeti çeken, dünyayı ateşe veren zalimler ise, tam müstehak olduklarını, eğer mazlumların imdadına koşanlar, insanlığın istirahati için çalışanlar, dinin esaslarını ve semavi mukaddesleri korumaya ve insanlığın hukukunu muhafaza için mücadele verenler ise, o fedakârlıklarının manevi ve uhrevi neticesinin çok büyük olacağını söyler. Bu izahlar, aynı zamanda Bediüzzaman Hazretlerinin bu hadiseler için yaptığı bir içtihadıdır. Bu içtihada karşı çıkmak ise, sahibini belki manevi vebale sürükleyebilir.
Gerçekten, âhirzamanda dinsizlik cereyanları yüzünden bütün semavi dinlere karşı gösterilen ilgisizlik, inançsızlık ve iman zayıflığından dolayı, fetret derecesinde bir durum meydana gelmiş. Müslümanların dahi bu durumun etkisi altında kaldığı görülüyor. Buna dikkat çeken Bediüzzaman “Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için takva, bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri (büyük günahları) işlemeyen kurtulur. Böyle kebair-i azime içinde amel-i salihin ihlâsla muvaffakiyeti pek azdır.” der. (Kastamonu Lâhikası sç 106) Bu dahi Bediüzzaman’ın diğer bir içtihadıdır.
Evet, âhirzamanın bu dehşetli fetret şartlarında, farz ibadetlerini yerine getiren ve özellikle büyük günahları işlemeyenler, inşaallah kurtulur. Bu da Allah’ın bu zamandaki insanlara bir rahmetidir. Bu hakikate binaen, elden geldiği kadar farzları yerine getirmek ve büyük günahlardan kaçınmak gerekir.
asyanur.info samicebeci.net (YouTube-Sami Cebeci videoları) (YouTube-Sami Cebeci ile her akşam canlı Risale-i Nur dersleri)
Views: 0