Hayat

İTTİHATTAN ANLAŞILMASI GEREKEN

Öteden beri milletin birlik ve beraberliğinin korunması hep söylenerek gelir. Meydana gelen bir kısım olumsuz olaylar da nazar-ı dikkati bu noktaya yöneltti.

Geçen asrın başlarında da bu memleket aynı dertten muzdaripti. Belki daha ziyade sıkıntılara muhataptı. Asrın manevi doktoru sıfatıyla Bediüzzaman Hazretleri, içinde bulunulan durumdan kurtulmanın reçetelerini ve Kur’an eczanesinden manevi ilâçları gösteriyordu. O da, milletin birliğini esas alıyor, ittihad-ı milli, muhabbet-i milli ve kalplerin birliğini ders veriyordu. “Bütün müminler ancak kardeştir.”ayetinin potasında eritmek istiyor, “Milliyetimiz bir vücuttur. Ruhu İslâmiyet, aklı iman ve Kur’an’dır.”diyordu. Fakat, o günden bu güne o büyük insanı dinlemeyen ve söylediği Kur’an hakikatlerine kulağını tıkayan devlet adamları da tıkanmanın eşiğine geldiler. Çıkmaz sokağın duvarına dayandılar. “Bu millet kurtuluş için her türlü çareyi deneyecek, fakat Risale-i Nur’dan başka çare bulamayacak.”diyen Bediüzzaman’ın dediği yere geldiler. Güneydoğu için Bediüzzaman modelinin tavsiye edilmesi, Türkiye ve İslâm dünyasının birliğinin Risale-i Nur’la sağlanacağı yönündeki beyanatlar boşuna değil.

Çünkü, şimdiye kadar komünizmden kapitalizme, karma ekonomiden liberalizme kadar her şey denendi. Şimdi sırada Risale-i Nur penceresinden görünen İslâm medeniyeti var. Onunla âlem sulh ve sükuna kavuşacak ve onunla gerçek insanlığın zirvesine çıkılacak, inşaallah.

“Halikınız (yaratıcınız) bir, Râzıkınız (Rızkınızı veren)veren bir, Mâbudunuz (İbadet ettiğiniz Zat)bir, Kitabınız bir, Peygamberiniz bir, kıbleniz bir, vatanınız bir, devletiniz bir…”şeklinde İslâm’ın çizdiği genel çerçeve içinde milletin birliğinin korunması esas alınırken, teferruatta ve İslâm’a hizmet metotlarındaki farklılıklar birliği zedeleyen unsurlar değil, bilâkis büyük bir mozayiğin tatlı zenginlikleridir. Burada asıl olan, Allah’ın adını yüceltmek dâvâsında maksat birliği yapılmış olmasıdır. Ve her grubun, başka metotlarla hizmet edenlerle ihtilâfa düşmemesidir.

Bahsi geçen mânâyı  Bediüzzaman şöyle tespit eder: “Mesalik (meslekler) ve meşreplerde  ittihat lâzım olmadığı gibi, câiz de değildir. Zira, taklit yolunu açar. Dînî cemaatler maksatta ittifak etmelidirler.” “Ben i’lâ-yı Kelimetullahı hedef-i maksat ittihaz eden bütün dînî cemaatlarla ittifak etmeye hazırım iki şart ile: Biri, asâyiş ve hürriyet taraftarı olmak, diğeri, başkalarını kötüleyerek kendine kıymet vermek fikrinde olmamak.”

Şu esaslar çerçevesinde kalındığı takdirde, her kes kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket eder, başkalarını kötülemeye gerek görmez. Tam tersine diğer grupların kendilerinin noksanını tamamladığını düşünür ve onlara dua eder. Böylece, ihtilâfa düşmemek mânâsında birlik sağlanmış olur. Yoksa, tek cemaat ve tek kimlik eşyanın tabiatına aykırıdır ve fıtrat kanunlarına muhalif bir durumdur. İnsanlar tornadan çıkmış gibi tek tip olmadığından, her kesin fıtratına uygun cemaat ve tarikatlar vardır. Her insan istediği yere gidebilmelidir.

asyanur.info  samicebeci.net  (YouTube-Sami Cebeci videoları)

Reklam

Yorum Yap